Dışişleri Bakanlığı, AB Devlet ve Hükümet Liderleri Doruğu’nda kabul edilen kararlarla ilgili açıklama yaptı.
Türkiye ile ilgili önyargılı, vizyonsuz ve gerçeklerden kopuk bir tavır sergilenmesine reaksiyon gösteren Dışişleri Bakanlığı, kararların esef verici olduğunu tabir etti. Açıklamada, “Bu, AB’nin bir sefer daha Türkiye bağlamında kısır döngüden çıkamadığının ispatıdır” denildi.
Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’nde milletlerarası hukuka karşıt ve maksimalist tezleri legalleştirme uğraşı içinde olan AB’nin bu halinin kabul edilemez olduğu vurgulandı.
“AB’nin, Yunanistan’ın aksiyonlarına sessiz kalması tam bir garabettir”
Açıklamada, “Aynı halde AB’nin, Yunanistan’ın 10 mil hava alanı savı, adaları silahlandırması, geri itme uygulamaları başta olmak üzere milletlerarası hukuka alışılmamış aksiyonlarına sessiz kalması tam bir garabettir. Bu kararlar, sorunların tahliline katkı sağlamadığı üzere, bölgesel istikrara da ziyan vermektedir” tabirlerine yer verildi.
Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasını devamı şu formda:
“
Türkiye her vakit memleketler arası hukuktan ve âlâ komşuluk alakalarından yana tavrını sürdürmesine karşın, ülkemizin bu yaklaşımına kasıtlı gerginlik ve tırmandırma stratejisiyle cevap verilmesi tam bir samimiyetsizlik örneğidir.
AB artık, Türkiye’nin üyelik süreci ve ülkemizle işbirliğinden sağlanacak faydaları, Yunanistan ve GKRY’nin dar görüşlü, hukuksuz ve maksimalist tezlerine rehin ve feda etmemesi gerektiğini idrak etmelidir. AB’nin kendi genel çıkarları da esasen bunu gerektirmektedir.
Öte yandan Tepe’de, Ukrayna ve Moldova’ya aday ülke statüsü tanınmasından ve Gürcistan’a da AB üyeliği perspektifi verilmesinden memnuniyet duyulmaktadır. Bununla birlikte, halihazırda aday ülke statüsünde bulunan Arnavutluk ve Kuzey Makedonya ile iştirak müzakerelerinin hala başlatılmaması yadırganmaktadır. Bosna-Hersek’e de bir an önce adaylık statüsü verilmesinin Balkanlar dahil geniş Avrupa coğrafyasının faydasına olacağı düşünülmektedir.
Türkiye, AB’nin tüm aday ülkelerle samimi angajmana girmesi ve iştirak süreçlerinin liyakat temelinde ilerletilmesi gerektiğine inanmaktadır
.”
